20 Eylül 2013 Cuma

YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT

Yüreğin nereye gidiyorsa, yolun orasıdır.

İnsan ne kadar aklıyla varmak istediği yola doğru adım attığını düşünse de yol onu yüreğindeki gerçek sonuca götürecektir. İnsanın kendi bildiği yol en doğru yoldur. Aklını kullanarak varmak istediğin yol sana mücadele savaş ve zorluklar yaratacaktır. Çünkü Akıl dışarıdan alınır ve dışarıya göre hayat korku ve mücadele dolu uzun ve zorlu bir yol alıştır.
Gönül ise sevgi ve kolaylığın müjdecisidir. Sakin ve sessiz kaldığında ve olanı kabule geçip yüreğindeki yolun seni doğru yola götüreceğine inanarak teslim olduğunda akışa geçersin. ve yolun zorlanmadan dilediğin yönde ilerlediğinde sana bu yolu keyifle geçmek düşer. 
Hiç bir yere tutunmadan, düşeceğinden, kaybedeceğinden korkmadan yolunu sevgiyle geçmen çok kolaydır. Bu senin inanışın ile ilgilidir. Kolay olduğuna yüreğini inandır ve sevgiyle ve kolaylıkla yol almayı seç. 
F. HANDAN SENAN


F. HANDAN SENAN

11 Eylül 2013 Çarşamba

Ben güçlü, sevgi dolu ve yaratıcı bir varlığım

Kendimi bütünüyle, olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum.


Kendimden hoşnutum. Önemli olan bu.


Kendimi özgürce, tam anlamıyla ve kolayca ifade ediyorum.


Ben güçlü, sevgi dolu ve yaratıcı bir varlığım.

F. Handan SENAN
Fotoğraf: Kendimi bütünüyle, olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum.
Kendimden hoşnutum, önemli olan bu.
Kendimi özgürce, tam anlamıyla ve kolayca ifade ediyorum.
Ben güçlü, sevgi dolu ve yaratıcı bir varlığım.



Değişmeye niyet ediyorum

Değişim Dönüşüme Dair!



Değişmeye niyet ediyorum.

Değişmeyi seçiyorum

Ben değişirsem değişimi seçersem ne olur?

Kabul edilmem..

Kabul edilmezsem ne olur?

Yalnız kalırım

Yalnız kalırsam ne olur?

Kimse bana yardım etmez

Kimse bana yardım etmezse ne olur?

Çaresiz ve güçsüz olurum..

Çaresiz ve güçsüz olursam ne olur?

Hayatta hiç kimseyi başaramadığımı, başaramayacağımı düşünüp üzülürüm.

Bunları düşünüp üzülürsem ne olur?

Kendime sevgim ve saygım azalır..

Kendime saygım ve sevgim azalırsa ne olur?

Özgüvenim eksilir ve değersizleşirim.

Oysa ben değerli, yeterli ve güçlüyüm.

Tüm çarelerim içimde.

Ben bana yeterim.

Ben kendi içimde tam ve bütünüm..

F.Handan SENAN

İzin vermek ne demektir?



İzin vermek; öyle olduğunu bilmek, inanmak, kabul etmektir. 


Öyle olduğuna olan inanca sahip olduğun için kendini 



takdir etmektir. İzin vermek, bolluk, bereket biincini kabul 

edip, o bilince sahip olduğuna inancın için şükretmektir.

Sahibim, bolluk ve bereket içindeyim. Kabuldeyim. Bolluk 


bilincine sahibim. Çok şükür

F. Handan SENAN




Körlüğün Nezaket Kuralları

Fotoğraf: KÖRLÜĞÜN NEZAKET KURALLARI Alıntıdır...

Körlüğün Nezaket Kuralları
Benimle karşılaştığınızda bocalayıp ne yapacağınızı bilemez bir duruma düşmeyin. Aşağıdaki hususları anımsamanız ikimiz içinde yararlı olacaktır:
--Ben sıradan bir insanım; yalnızca görmemek gibi bir özürüm var. Sesinizi yükseltmenize
ya da bana çocukmuşum gibi davranmanıza gerek yok. Ne istediğimi yanımdaki kişiye sormayın. Örneğin, “çayına kaç şeker alır” yerine bana sorun.
--Bağımsız bir şekilde yürümek için beyaz baston ya da rehber köpek kullanabilirim; ya da kolunuza girmeyi rica edebilirim. Kararı bana bırakın ve lütfen koluma sarılmayın; izin verin ben sizin kolunuza gireyim. Yükselti ve çukurları önceden sezebilmem için sizden bir adım geride yürümem gerekir.
--Odada benimle birlikte kimin bulunduğunu bilmek isterim. Lütfen girdiğinizde konuşun. Beni başkalarıyla tanıştırın (Çocuklar dahil). Eğer çevremde kedi ya da köpek varsa bana söyleyin.
--Bir odanın ya da kabinin ya da arabanın yarım açık kapısı benim için tehlike oluşturur.
--“Görmek” gibi sözcükleri kullanmaktan kaçınmayın. Bu sözcükleri ben de kullanırım. “Sizi gördüğüme sevindim” gibi.
--Bana acınmasını istemem. Ama körlüğü yüceltircesine konuşmanızı da istemem. Koku alma, dokunma ya da işitme duyularım kör olduğum için daha iyi çalışıyor değil. Bu duyu organlarımı sizden daha çok kullanıyorum ve dolayısıyla bu duyularla sizin aldığınızdan daha fazla bilgi alabiliyorum, hepsi bu.
--Eğer sizin misafirinizsem; bana banyoyu, lavaboyu, pencereyi ve hatta ışık anahtarını gösterin. Işığın açık olup olmadığını bilmek isterim.
--Eğer merak ediyorsanız, sizinle körlük hakkında konuşabiliriz bu benim için üzücü bir konu değildir.
Benim, sizin olduğu gibi bir çok farklı alana ilgim var.
--Bir yemekte uyulması gereken kurallarla (sofra adabı) herhangi bir sorunum olmaz.
Beni sadece kör bir insan olarak düşünmeyin. Ben yalnızca görme duyusunu kullanmayan /kullanamayan bir kişiyim.
Yasa, sürücülerin taşıdığım beyaz bastonu gördükleri zaman yol hakkını bana vermelerini gerektirir. Sadece körler, beyaz baston taşıyabilir.
Bugün caddelerde yalnız başına yürüyen daha fazla görme engelliye rastlıyorsunuz. Bunun nedeni sayımızın artması değil, kendi ayaklarımızın üstünde durmayı öğrenmemizdir.


KÖRLÜĞÜN NEZAKET KURALLARI 
Alıntıdır...

Körlüğün Nezaket Kuralları
Benimle karşılaştığınızda bocalayıp ne yapacağınızı bilemez bir duruma düşmeyin. Aşağıdaki hususları anımsamanız ikimiz içinde yararlı olacaktır:
--Ben sıradan bir insanım; yalnızca görmemek gibi bir özürüm var. Sesinizi yükseltmenize
ya da bana çocukmuşum gibi davranmanıza gerek yok. Ne istediğimi yanımdaki kişiye sormayın. Örneğin, “çayına kaç şeker alır” yerine bana sorun.
--Bağımsız bir şekilde yürümek için beyaz baston ya da rehber köpek kullanabilirim; ya da kolunuza girmeyi rica edebilirim. Kararı bana bırakın ve lütfen koluma sarılmayın; izin verin ben sizin kolunuza gireyim. Yükselti ve çukurları önceden sezebilmem için sizden bir adım geride yürümem gerekir.
--Odada benimle birlikte kimin bulunduğunu bilmek isterim. Lütfen girdiğinizde konuşun. Beni başkalarıyla tanıştırın (Çocuklar dahil). Eğer çevremde kedi ya da köpek varsa bana söyleyin.
--Bir odanın ya da kabinin ya da arabanın yarım açık kapısı benim için tehlike oluşturur.
--“Görmek” gibi sözcükleri kullanmaktan kaçınmayın. Bu sözcükleri ben de kullanırım. “Sizi gördüğüme sevindim” gibi.
--Bana acınmasını istemem. Ama körlüğü yüceltircesine konuşmanızı da istemem. Koku alma, dokunma ya da işitme duyularım kör olduğum için daha iyi çalışıyor değil. Bu duyu organlarımı sizden daha çok kullanıyorum ve dolayısıyla bu duyularla sizin aldığınızdan daha fazla bilgi alabiliyorum, hepsi bu.
--Eğer sizin misafirinizsem; bana banyoyu, lavaboyu, pencereyi ve hatta ışık anahtarını gösterin. Işığın açık olup olmadığını bilmek isterim.
--Eğer merak ediyorsanız, sizinle körlük hakkında konuşabiliriz bu benim için üzücü bir konu değildir.
Benim, sizin olduğu gibi bir çok farklı alana ilgim var.
--Bir yemekte uyulması gereken kurallarla (sofra adabı) herhangi bir sorunum olmaz.
Beni sadece kör bir insan olarak düşünmeyin. Ben yalnızca görme duyusunu kullanmayan /kullanamayan bir kişiyim.
Yasa, sürücülerin taşıdığım beyaz bastonu gördükleri zaman yol hakkını bana vermelerini gerektirir. Sadece körler, beyaz baston taşıyabilir.
Bugün caddelerde yalnız başına yürüyen daha fazla görme engelliye rastlıyorsunuz. Bunun nedeni sayımızın artması değil, kendi ayaklarımızın üstünde durmayı öğrenmemizdir.

Her şeyi kolaylıkla ve sevgiyle

Güçlü olunmaz, güçlü doğulur. Güç Özümüzdür. Özümüz 

Sevgidir.. Her şeyi kolaylıkla ve sevgiyle yapıyorum... 

cümlesinin sihri inanılmaz.. ♥♥♥

F. Handan SENAN

Sen hiç

Sen hiç bardak kırık diye su içmekten vazgeçtin mi?

F. HANDAN SENAN

PARA MÜHİM

Fotoğraf: Paraya tamah etmemek gerek kelimesini ne kadar sık duyuyorsunuz? Bir didikleyin hayatınızı ve ilk duyduğunuz ana geri dönüp orada bu sözün sizde yarattığı olumsuz duygu ve korkuları bulup temizleyin ve artık paraya tamah edin.. <3<3<3

Paraya tamah etmemek gerek kelimesini ne kadar sık duyuyorsunuz? Bir didikleyin hayatınızı ve ilk duyduğunuz ana geri dönüp orada bu sözün sizde yarattığı olumsuz duygu ve korkuları bulup temizleyin ve artık paraya tamah edin.. ♥♥♥

♥♥♥♥♥

♥♥♥♥♥ 

Hayat daha seninle yapacağımız çok maç ve atacağım çok 


GOL var. Ben hayatta hep galip olmayı seçiyorum. 

Yaşadıklarımdan elde ettiğim karları üst üste koyuyorum. 

Ben hayatta her işimi sevgiyle ve kolaylıkla yapıyorum.. 


F. Handan SENAN


♥♥♥♥♥

Kendimi ve yaptıklarımı sevgi ile görüyorum.

Kendimi ve yaptıklarımı sevgi ile görüyorum.

Emin ellerdeyim.

Kendimi hayatın akışına bırakıyorum.

Sevgiyle iletişim kuruyorum.

Kendi merkezimdeyim, sakin ve dengeliyim.

Evren beni onaylıyor, her şey yolunda.

Hayatın tüm ihtiyaçlarımı kolayca ve rahatça sağlamasına izin veriyorum.

Yüksek Benliğime güveniyorum.

Sağlık, zenginlik ve mutluluk hayatımı sürekli olarak renklendirir.

Yaşamının genel olarak rahat ve başarılı bir gidişatı var.

Ben her bakımdan zengin ve başarılı biriyim.

Sağlığım her açıdan mükemmel.


F. Handan SENAN

Zengin olmak istiyorsan paranı harca. Evrene Bolluk 

içindeyim mesajını ver. Arabalı olmak istiyorsan araba kullan, 

araba galerilerini gez. Ev almak istiyorsan emlakçıları ve 

siteleri gez.. Ne olmak istiyorsan öyle ol, O Ol! ♥♥

F. Handan Senan

İş Sende Başlıyor!

Şimdi şu andan itibaren mükemmel hayatı yaşamaya başlamak istemez misin? Ne duruyorsun hadi o zaman!. ♥♥ Yaşadığın her şeyi kendine senin hediye ettiğini bil ve neyi hediye etmek istiyorsan onu sun.. Şimdiden tasarla ve siparişi ver. Kargo beklemediğin anda kapına gelir. bu nedenle şaşırma.

F. Handan SENAN

İç Temizliği



Öyle bir kaynaktan su içsem ki içtiğim her bir bardak su, yokluk ve varoluşa dair yanlış, olumsuz tüm düşüncelerimi ve korkularımı bitirse beni sevgiye ve özüme daha çok yaklaştırsa. ♥♥ Öyle birden aklıma geliverdi.. ♥♥♥

F. Handan SENAN

Beklenti durdurur!

Hayatından beklentiyi kaldır, mutlu Ol! Beklemek olumsuz enerjiyi tetikler, korku enerjisini yüksektir ve beklediğinin gelmesini engeller ve/ veya geciktirir. Dile bekleme. Odaklan, Teslim Ol ! Gülümse:-)

Mutlu Ol! ANI YASA!



Bu dünyaya gelme nedenimiz, Günlerimizi ve anlarımızı Bahar tadında yasamak ve nefes aldığımız her anın tadına varmak. Hadi o zaman ne duruyoruz? Neyi bekliyoruz? Hayat bir gün O da Bu gün:) Hadi O zaman kocaman bir nefes al:) ve günü yasa! Yaşadıklarının farkına var, Mutlu Ol! ANI YASA! Mutlu ol! Çok Yaşa! Anda Kal Ani Yasa:-)

 F. Handan Senan

Kabul ve Takdir

Kendimi herkesi ve hayatı olduğu gibi seviyor ve kabul 

ediyorum. Kabul ve takdirin gücü ile çoğalan sevgimin

yüreğimden yayılan ışığı ile hayatıma iyilik, güzellik, bolluk 

bereket ve sevgiyi çoğaltarak getiriyorum. Hayatıma 

getirdiğim bolluk bereket aşk ve sevginin huzuru beni ve 

hayatımı kucaklıyor. Ben mutluyum herkes mutlu. Ben 

zenginim herkes zengin.

F Handan SENAN


ANTİGONİST YASASI

ANTİGONİST YASASI  

--ALINTI--

Hayatınızda önemli bir şeyi başarmak istiyorsanız, mutlaka zıt bir güç ile karşılaşmak ve onunla kaçınılmaz bir şekilde çarpışmak durumundasınız. Her düş -ulaşmak istediğiniz her hedef- ‘antagonist’adını verdiğimiz muhalif bir kuvveti ortaya çıkarır.Hayatınızda hiç ‘büyüklüklerine bağlı oranda düşler vergisi’ diye bir şey duydunuz mu? Oysa insanların neden isteklerini sınırladıklarını ve -birkaç istisna dışında- sadece küçük düşlere odaklandıklarını açıklamamız gerekirse, böyle bir vergi olmalı diye düşünüyorum.Bir adam, evinin civarındaki ıssız sokakta yürürken, bir gaz lambası bulur, temizlemeye çalışırken lambadan cin çıkıverir. Cin, dev gibi kaslarını esnettikten sonra, bu kadar küçük bir alanda yüzyıllardır sıkışıp kalmış olmaktan kurtulmanın verdiği minnettarlık hali ile şaşkınlıktan donakalmış adamdan bir dilekte bulunmasını ister. Adam, hiçbir sınırlama olmadan en büyük isteğini dileyebileceğinden tekrar emin olmak için “Gerçekten her şeyi isteyebilir miyim?” diye sorar. “Her şeyi” der cin; adamın şaşkınlığı ile eğlenerek ve gülümseyerek. Çok büyük bir şey istemiş olduğunu düşünen adam çekingen bir tavırla “Bu civarda bir daire istiyorum” der. Cin, ona kendisini kısıtlanmış hissetmemesini ve isteyebileceklerinde bir sınır olmadığını sabırlı bir şekilde izah eder. “İki daire” der, bu sefer daha kararlı bir ses tonuyla. Adamın saçmalamasından yavaş yavaş yorulmaya başlayan cin, daha açık olmaya karar verir: “Benim için hiçbir şey imkânsız değil. İstediğin her şeyi benden dileyebilirsin, hayalini bile kuramayacağın düşlerin dâhil.” Bu sefer adamın gözlerinde şimşek çakar ve o anda önünde bulunan bu uçsuz bucaksız gücü nihayet anlar; yüzünde kocaman bir gülümseme ile dileğini söyler: “O zaman en çok istediğim şey...” son bir tereddüt ile, “bir apartmanım olması.”Sıradan bir insan daha iyi bir iş, yeni bir otomobil veya küçük bir apartman dairesine sahip olmayı düşlerken, bir başkası deniz kenarında bir villa hayal edebilir, ama Versailles Sarayı’nı ancak bir kral düşleyebilir. Sen, istediğin şey kadarsınİnsanın arzularının sınır tanımadığına ve herkesin kendisine her istediği hedefi seçebileceğine, en büyük düşlerini besleyebileceğine veya en büyük emellerini içinde barındırabileceğine dair genel bir inanç vardır. Gerçekte ise, bir insanın isteyebileceği ve olduğu şey arasındaki bağlantıyı sağlayan bir denklem söz konusu.Hiç kimse, kendisinden daha büyük bir amaca sahip olamaz. İnsanın kendisi ile hedefi birdir. Bu durumu, insanın hayatta bir şey başarmak için isteklerini ve umutlarını ne kadar ileriye taşıyabileceği konusundaki hız sınırı gibi, başına gelecek ve sahip olacağı her şeyin de sınırı olarak düşünebiliriz. Onun oluş yüksekliği -yani düşüncelerinin, duygularının, davranışlarının ve sahip olduğu değerlerin kalitesi- yaşamdan isteyebileceklerinin maksimum sınırını ve tüm arzularının tepe noktasını belirler.İngilizcede ‘aim’ (amaç) kelimesinin ‘I am’(ben)’in anagramı olmasının sembolik bir manası vardır. Aim = I am. Bu nedenle, şu genel prensibi onaylayabiliriz: I AM MY AIM (Ben amacımım). Bu, bir kişinin amacını bilmesi ve farkında olarak sürekli hatırlayabilmesi için “Kendini bil” kuralının somut bir uygulaması ve kişinin kaderinin gerçek kaynağıdır. Yarı zamanlı düşleyenlerBüyük düşleyenlerin neden bu kadar az olduğunu açıklarken, dikkate alınması gereken bir unsur daha var. Nitekim, “Michelangelo, Leonardo, Edison ya da Einstein gibi daha çok sayıda çok güçlü düşleyenler ve üstün nitelikli insan ruhları olsaydı, medeniyetimiz ve onunla birlikte bütün gezegen nasıl olurdu?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Açıklama şudur ki; bilinçaltında herkes antagonistin varlığından haberdardır. Bir kişinin dilekleri ile icra ettikleri arasındaki yere kendisini yerleştiren bu sürtünme kuvvetini hepimiz hissederiz. Ve gizli bir şekilde, amaçlayabileceğimiz bir hedefe ulaşmak için, zıt bir güçle yani korkutucu olan antagonist ile mücadele etmemiz gerektiğini biliriz. Onun gücü ve şiddeti hedefimizle tamamen doğru orantılıdır. Genç çoban David, kral olmayı düşlediğinde, dev Goliath ortaya çıkar. Bu prensip kesin ve açık biçimde şöyle ifade edilebilir: Hedefin yükseldikçe, antagonistin de o kadar büyür. David korkmadı; fakat birçok insan korkup, antagonist göründüğü anda düşlerini terk ederdi. Onları yarı zamanlı veya tamamlanmamış düşleyenler olarak tanımlayabiliriz ki, onlardan hiçbir şey olmaz. Sürtünmenin genel teorisiUzun yıllardır bu fenomen için bilimsel açıklamaları araştırıyorum. Bulduğum prensipler dizisi bugün ‘Antagonist Yasası’ dediğim bu kalıbı oluşturdu.En basit organizmadan en karmaşığına kadar, tek bir insandan bütün bir medeniyete kadar her şey, evrimsel yolunda ‘görünürde’ zıt bir kuvvetle, yani kendi projesinin nefesi ve kapsamı ile aynı eşit güce ve kabiliyete sahip olan bir antagonist ile karşılaşır.Bulduğum en hayret verici keşif; antagonistin, sadece ‘görünüşte’, hedefimizin gerçekleşmesine karşı hareket eden zıt veya karşıt bir güç olmasıydı. Onun öfkeli maskesinin arkasında en müthiş dostumuz ve en sadık hizmetçimiz yatar. Görünenin ötesinde, antagonistik güç, başarınız için gereklidir; evriminiz ve hedefinizi başarmanız için ihtiyacınız olabilecek her türlü fırsatı sağlamak üzere gece gündüz sizin hizmetinizdedir.Bir hedefi olan ve bunu başarmaya kararlı olan kişi sadece, antagonist ile karşılaşır; diğerleri serbest düşüştedirler. Serbest düşüşte ise antagoniste ihtiyaç yoktur, masrafsız ve acısızdır. Psikolojik bölünmeBu iki kuvvetin gerçekleşme biçiminde, agonist ve antagonist birbirine düşman değildir; fakat aynı motorun iki pistonudur ve iki insan türü arasındaki psikolojik bölünmenin sınırlarını çizer. Bir tarafta, sadece engeller yaratmak için zalim, korku dolu bir gerçek olarak gördükleri dış dünyanın olduğuna inanan kasvetli bir insan kitlesi mevcut ki, onlar dışarıdaki koşulları, olayları suçlayan, şikâyet eden, kendini haklı gösteren ve kendisine acıyan bağımlı insanlardır. Diğer tarafta, gelişimlerinin ve amaçlarının başarısının antagonistin, yani dışarıdaki dünyada materyalleşmeden önce psikolojimizdeki önüne geçilemez, karşıt kuvvete karşı zafer kazanmak gerektiğini bilen birkaç yaratıcı, proaktif, girişimci kişi vardır. Antagonistin algılanma şekli, dünyanın iki farklı vizyonu arasındaki uçurumun sınırını çizer. Bir tarafta yaşamı ve varoluşu bir kâbusun maddeleşmiş hali olarak, sıkıntıların ve şanssızlıkların sürekli bekleyişi olarak algılayan bir insanlık; diğer tarafta ise, antagonisti gelişimlerinin lokomotifi olarak gören sadece bir avuç dolusu insan var. Bu, dışsal bir güç değil, fakat kişinin kendi içinde tanıması ve uyum sağlaması gereken bütünleyici bir parçasıdır. Antagonist seni severBu açıklamalar ne kadar paradoksal görünürse görünsün, sizi antagonistten daha fazla kimsenin sevemeyeceğini öğrendim. O, sizi başarıya götürecek olan en kısa yolu gösterecek kişidir. Tek ve yegâne amacı sizin zaferinizdir.Bu konu ile ilgili olarak, size ‘Üç Silahşörler’in ünlü yazarı Alexandre Dumas tarafından yazılmış, 19’uncu yüzyılın serüven dolu ‘Monte Kristo Kontu’nun popüler hikâyesini paylaşmak istiyorum. Hikâyedeki olay, 1815’te Louis Philippe’in kısa hükümdarlığı sırasında önce Fransa’da, daha sonra İtalya’da vuku buluyor. Monte Kristo KontuGenç ve başarılı deniz tüccarı Edmond Dantès, nişanlısı Mercedes ile evlenmek üzere Marsilya’ya geri döner. Mercedes de onun bu ilgisine karşılık vermektedir, ancak kardeş bildiği kuzeni Fernand onları kıskanır. Dantés’nin gemisinde çalışan bir muhasebeci olan Danglars, yolda aralarında çıkan tartışma yüzünden Dantès’den nefret etmektedir. Kaptan olarak başlamadığı seferinde, bir hastalık kaptanlarını teslim almış ve Dantes’ye bir fırsat sunmuş; o da hızla kendisini ispat ederek, gemi sahibinden bir sonraki seferde geminin kaptanı olma teklifi almıştır. Bu nedenle Danglars, Dantés’i kıskanmaktadır. İkisi birlikte Dantés’i Bonapartist hain olarak suçlayan anonim bir mektup yazarlar. Dantés yıllardır beklediği düğününün olduğu akşam, anlamını tam olarak çözemediği bir iftiranın pençesinde, kendisini savcının karşısında, krala karşı Napolyoncularla işbirliği yapmakla suçlanırken bulur. Dantés’nin üçüncü düşmanı ve Marsilya’daki krallığın savcısı Villefort, mahkeme kararı olmadan onu ömür boyu hapse mahkûm eder.If Şatosu’ndaki 14 yılın sonunda Dantés, özgürlüğe doğru bir tünel açmaya çalışan, kendisi gibi mahkûm olan deli rahip Abbé Faria ile arkadaş olur. Faria, Dantés’ye kapsamlı bir eğitim verir. Ayrıca Dantés’ye, Danglars, Fernand ve Villefort’un onu hapiste tutmak ve tamamen ortalıktan kaldırmak için kendi sebepleri olduğunu izah eder. Yıllarca süren arkadaşlıktan sonra ölüme yaklaşan Faria, Dantés’ye büyük hazinenin yerini söyler. Hazinenin, Korsika ile İtalya’nın tam ortasındaki Monte Kristo isimli ufak bir İtalyan adasında gömülü olduğunu belirtir. Faria ölünce, Dantés onun cesedini oradan kaçmak için kullanır. Birkaç ay sonra, Monte Kristo’ya gider ve hazinenin saklı olduğu yere yönelir. Hazineyi ele geçirdikten sonra, Monte Kristo Adası’nı ve Toskana devletinden kontluk unvanını satın alır.Marsilya’ya döndükten sonra düşmanlarının hepsinin zenginleştiğini öğrenir ve ihanete uğramış olduğu için haksız yere hapiste yatmasına sebep olan bu üç adamdan korkunç şekilde intikam alma planını uygulamaya karar verir. Acımasız ve detaylı planı sayesinde, onların üçünü de umutsuzluğa, iflasa ve ölüme sürükler.Bu hikâye yazıldığından bu yana intikamın kutsal olmadığını, tıpkı Dantés’nin üç düşmanının olduğu gibi antagonistlerin üzücü kaderlerini hak etmediğini düşünen kimse olmadığını sanıyorum. Dantés’nin sıradan bir denizciden, okumuş, son derece zengin ve asil bir centilmene dönüşmesini, antagonistin değerli ve muhteşem hizmetleri karşılığında onun nefretinden ve kininden beslenmesini gayet normal karşılamamız ve bunu vurgulamamız ironiktir, fakat oldukça öğreticidir. Antagonist sizsinizFarz edelim ki; uzun ve oldukça zorlu bir düşünce sürecinden sonra her sabah dört kilometre koşmaya niyetlendiniz. Başladığınız ve samimi bir şekilde yaptığınız anda içinizden bir ses, “Böyle bir havada yatağına geri dönmek istersen, kim seni suçlayabilir ki? Zaten yeterince yapmadın mı? Bir seferliğine koşmazsan, dünyanın sonu değil ya” der. Başka durumlarda, yatağa geç gitmek veya erken saatlerde uçağının olması, bu çabayı baltalamak için günün mazereti haline gelebilir. Yani her durum, öz disiplini terk etmek için iyi bir bahane olarak öne sürülür. Hangi hedefi belirlemiş olursanız olun, ‘oluş’unuzun bilinmeyen ve karanlık parçasından yükselen bu mızmız ses, iyi niyetlerinizle dövüşmeye, onları bozguna uğratmaya ve planlarınızı sabote etmeye her zaman hazırdır.Yolunuza çıkan her zorluğa minnet duyun ve tek antagonistinizin içinizde yattığını fark edin. Tek bir düşman var, o da içinizdedir. Dışarıda ne affedilmesi gereken bir düşman, ne de size zarar verebilecek bir kötülük yoktur. Antagonist sizi geliştiren, mükemmelleştiren ve bütün haline getiren bir enstrümandır ve sizin çok daha yüksek bir sorumluluk seviyesi ve özgürlüğün dünyasına giriş yapmanızı garanti edecek eşsiz bir anahtardır. STEFANO D'ANNA




BU BENİM YOLUM

BU BENİM YOLUMA ÇIKMIŞ YENİ VE OLUMLU BİR 

KAPI.

BEN BU KAPIDAN SEVGİYLE VE KOLAYLIKLA 


GEÇİYORUM.


BEN KENDİM İÇİN ÖNÜME GELEN FIRSAT VE 


TEKLİFLERİ KORKMADAN SEVGİYLE KABULE 

GEÇİYORUM.


BEN HAYATIMDA MEYDANA GELEN DÖNÜŞÜMLERE 

AÇIĞIM.


BEN HAYATIM VE KENDİMLE İLGİLİ HER DÖNÜŞÜMÜ 

SEVGİYLE KABUL EDİYORUM VE DEĞİŞMEYE SÖZ 

VERİYORUM.

BEN KENDİ ÖNÜME DİĞER İNSANLARI 

KOYMUYORUM.

HERKESİN YOLUNDA KENDİNE YETECEĞİNİ 

BİLİYORUM.
BEN HERKESİN KENDİ HAYATINDA BENSİZ VEYA 

BENİMLE RAHATLIKLA VE KOLAYLIKLA YOLA 

ÇIKACAKLARINI BİLİYORUM.
BEN ENDİŞELERİMDEN KURTULMAYI BEN KENDİMİ 

VE HERKESİ SEVMEYİ VE KENDİME VE HERKESE HER 

KONUDA GÜVENMEYİ, İNANMAYI SEÇİYORUM..

F. Handan Senan

10 Eylül 2013 Salı

SEVGİ TEDAVİSİ

 İçimin derinliklerinde, varlığımın merkezinde tükenmez bir sevgi kaynağı var.Artık bu sevginin ortay acıkmasına izin veriyorum. O yüreğimi, bedenimi, zihnimi, Bilincimi, tüm varlığımı dolduruyor, benden çıkarak her yöne yayılıyor ve çoğalmış Olarak bana geri dönüyor. Ne kadar çok sevgi verirsem, O kadar çok vere bilecek bolluğa Kavuşuyorum, çünkü sonsuz bir kaynağa sahibim. Sevgiyi yaşama ve verme benim,  KENDİMİ İYİ HİSSETMEMİ sağlıyor, o benim içsel mutluluğumun bir ifadesidir.

Kendimi seviyorum, bundan dolayı da bedenime sevgiyle bakıyorum. Onu yararlı yiyeceklerle besliyorum, onu sevgiyle giydirip kuşatıyorum ve bedenim de bana fışkıran canlılıkta bir sağlık ve enerjiyle sevgiyle karşılık veriyor. Kendimi seviyorum, bundan dolayı da tüm ihtiyaçlarımı karşılayan ve içinde yaşamaktan zevk aldığım, rahat bir evde oturuyorum. Odaları sevgi titreşimleriyle dolduruyorum ki ben de dahil olmak üzere içeri giren herkes bu sevgiyi hissetsin ve onunla beslensin.
Kendimi seviyorum, bu yüzden, yapmaktan gerçekten zevk aldığım, yaratıcı yeteneklerimi kullanabildiğim, sevdiğim ve beni seven insanlarla birlikte çalıştığım, insanlar için yararlı bir şeyler yapabildiğim ve karşılığında iyi bir gelir elde ettiğim bir işte çalışıyorum. Kendimi seviyorum, bunun için de insanlara karşı sevecen davranıyor ve onlar hakkında da öyle düşünüyorum, çünkü verdiklerimin çoğalarak bana geri döneceklerini biliyorum. Hayatıma yalnızca sevecen insanları çekiyorum, çünkü onlar benim varlığımın aynasıdırlar. Kendimi seviyorum, bu yüzden de geçmişi ve tüm geçmiş deneyimleri bağışlıyor ve onları geride bırakıyorum, artık özgürüm. Kendimi seviyorum, bundan dolayı da bütünüyle şimdi’de yaşıyorum. Geleceğimin parlak, mutlu ve güvenli olduğunu bilerek her anı iyi yaşıyorum, çünkü ben evrenin sevgili çocuğuyum ve evren şimdi ve sonsuza dek bana sevgiyle bakacak, beni koruyacak.

SİZİ SEVİYORUM.
 
TÜM HASTALIKLARIN ZİHİNSEL NEDENLERİ
LOUISE L. HAY

BU GÜNÜN KIYMETİNİ BİLİN


Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik 

sanmayın. Sıkıca asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız 

gibi... Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır.

Hayatınızı asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en 

kısa yolu, aşık olmaktır, korumanın en iyi yolu ise ona 

kanat takmak...

Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve 

nereye gittiğinizi unutmayın.

Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması 

gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan 

çıkarmayın.

Dün tarih oldu...

Yarın bir sır...

Bugünün kıymetini bilin.

-- ALINTI--

9 Eylül 2013 Pazartesi

BEN BENİM.

Ben Tüm Evrenin önünde herkese yenilmeyi kabul ediyorum. Ben tüm Evrenin önünde Başarısızlığı Kabul ediyorum.
Ben kendimi kaybettiğim halimle seviyor, kabul ediyor ve onaylıyorum. Beni bir başkasının onaylamasına ihtiyacım yok. 
Ben bir başkasının düşüncesi değilim. Bir başkasının benim hakkımda söylediği Ben değilim. BEN BENİM.
Ben anda Tam olduğum kadarım. Ben anda tam olduğum kadarını yaratırım.
Benim kendi doğrularımı bir başkasına ispat etmeye ihtiyacım yok. Benim bir başkasını ikna etmeye ihtiyacım yok.
Ben bir başkasının hayatından sorumlu değilim. Herkesin kendi doğrusu kendine, herkes kendi doğrusu kendi için tek doğru.
Herkes olduğu haliyle tam ve bütün. Herkes ve her şey SEVGİ. BEN SEVGİYİM.    



İÇİMDEKİ YOLCULUK- ESRA ÖZBAY


Bir Günaydın! Bir Gülücük :)

Temizlik Yaptım Bugün

ALINTI

Temizlik Yaptım Bugün


Temizlik yaptım bugün...


Hem de tüm benliğimde

Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi 

hatta kanımı bile temizledim.


Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.

Görmenizi isterdim.

Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış,inanmazsınız.

Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.

Titizlikle her birinin üstüne ektim 

tohumlarını.

Her yere, görebildiğim, göremediğim her yere 
serptim.

Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar 

diye.

Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.

Bakmadım, merak da etmedim.

Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan 

korkuyordum belki.

Kıskançlığımı çıkardım.

Meğer ben ne az kıskançmışım.

Çok kolay oldu.

Sevindim.

Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.

Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.

Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.

Sıra korkularıma gelmişti.

Çıkarmaya bile korktum önce.

Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.

Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,

İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.

Yerini,toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.

E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.

Her gün yeni yeni korkular 

ekleyip,endişelerimle sulamıştım.

Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal 

ettiğimi anladım o an.

Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları 

düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan 

verip, beklemeden sevseydim.

Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin 

daha fazla farkında olsaydım, böyle bahar 

temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.

Çok zorlandım korkularımla.

Birbirlerinin içine halkalar misali 

girmişlerdi.

Kenetlenmişlerdi adeta.

Ama onları da sevgiyle çıkardım. Ve onları 

yaşamaktan,hem de bir zamanlar bir kabus gibi 

yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım.

Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım. Yine 

dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.

Temizlik yaptım bugün.

Bahar temizliği.

Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim.

Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, 

paylaşmayı ektim.

Korkusuzlukları ektim alabildiğine...

Saatlerce ektim korkusuzluğu...

Mutluluk ektim, doğallık.

Sonsuzluk...

Bağışlama ektim.

Sevgi ektim her hücreme.

Coşku, heyecan, sessizlik ektim.

Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...

Kabullenme ektim.

Baş eğme değil.

Olduğu gibi kabullenme..